Önlenemeyen Yem Fiyatları Hayvancılığımızın Sonu Olacak..!
ERKAN KONURALP
Yurdumuzdaki hayvancılığın ne zor şartlarda yapıldığının herkes bilinci içinde.Ama bu hayvancılığın tüm dallarında aynı.Üretimdeki dengesizlik ve bu yüzden süt fiyatlarındaki düşüşlerin en büyük nedeni yem fiyatlarının yüksekliğidir.Bu yönden bakıldığında süt üreticisi haklıdır.Süt üretimindeki işletme maliyeti,ilaç,gereç,veteriner hekim giderleri yem fiyatlarına yetişemez.
Sık sık dış ülkelerde yem fiyatlarının çok düşük olduğu belirtilir.Bunun en büyük nedeni devlet sübvansiyonlarının yüksekliği ve en önemlilisi de çeşitli nedenlerle ölmüş hayvanlardan elde edilmiş ürünlerin yemlerde kullanılmasıdır.
İlk Deli Dana hastalığının İngiltere’de çıkmasının nedeninin bu hastalıktan ölen hayvanların etlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasından kaynaklandığı belirlenmişti.Deli Dana hastalığı ve bu hastalığın birçok belirtileri gösteren Scrapi hastalığından ölen koyunların etlerinden yapılan yemler İngiltere’nin başını bir hayli ağrıtmıştı.
HALA AYNI SİSTEM UYGULANIYOR
Yem girdi fiyatlarını azaltmak amacı ile birçok ülkede çeşitli nedenlerle ölmüş domuz,tavuk,sığır ve bunların kadavralarından elde edilen et kemik unu ile kan unu’nun kullanıldığı bir gerçek.
Bu kullanılan ürünlere kimyasal koku ve belirli oranlarda yeşillik ile tahıl katılarak pereslenip yem imal ediliyor.Dış ülkelerin bir çoğunda üretilen yemlerin ucuzluğu bu işlemler nedeniyle gerçekleşmektedir.Bunları bizde uygulasak yem fiyatları ucuzlar ama buna imkan yok zira dinimiz bu işlemlere kapalı.
BU ÜRÜNLER İLE BESLENEN HAYVAN VE ETLERİ ÜLKEMİZDE
Bir çok yayın organında ithal hayvan ve etlerinin ülkemizde ekseriyetle tüketilmediği belirtiliyor.Bunun en büyük nedeninin yukarıda bahsettiğimiz yemlerle hayvanların beslenmesi bilgisinin halka duyurulmasıdır.Yüzde 99’un üzerinde Müslüman nüfusa sahip Türkiye bu ürünleri yemez yemesini beklemek zaten safdillik olur.
ARAP DÜNYASI DA BUNU ÖĞRENİNCE TAVUK İHRACATIMIZ ARTTI
Batı ülkelerindeki hayvanların domuz kaynaklı ürünlerle beslendiğini öğrenen Arap ülkeleri, ucuzluğu nedeniyle Türkiye’yi pas geçerek tavuk ürünlerini aldıkları ülkelere sırt çevirdiler.Böylece Türk tavukçuluk ürünleri de yıllar sonra arap ülkelerinde tercih nedeni oldu.Fakat bunu da kullanamadık ve ihracatçılarımız birbirlerini kötüleyerek bu pazarımızı da tehlikeye attılar.Kötüleme ve acımasız rekabet nedeniyle tavuk ürünleri ihracat fiyatları günbegün geriye giderek maliyet bedelinin altına indi.Bu savaşın hala devam etmesi ise içler acısı bir durum yaratıyor.Bu durumu 1973 ve 1985 yıllarında da yaşamıştık.
Bu kötü ihracat politikasının önünü almamız için batı ülkelerindeki pazarlama sistemlerini tekrar tekrar incelememiz gerekiyor.
SÜT KRİZİ ADIM ADIM GELİYORUM DEDİ AMA…..
2008 yılında süt fiyatlarının 35-40 kuruş seviyelerine inmesini resmi kurumlar ve sivil toplum örgütleri hep başka başka yorumladılar.Bu sırada para kazanmayan süt üreticileri giderlerini karşılamadığı gerekçesi ile hayvanlarını kesime gönderdiler.2008 yılında kesime gönderilen bu hayvanların toplamı 250 bin inek olarak belirlendi.Bunu Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin’in demeçlerinden biliyoruz.Üretici ve tüketici ne derlerse desinler hiçbir resmi kurum bu feryadı duymadı veya duymak istemedi.Burada aklımıza gelmişken hatırlayalım.Türkiye’nin en büyük peynir üreticisi ve sivil toplum örgütü başkanının şirketi Fransız peynirini ithal ederek her gün bize “….Kiri,kiri ,kiri “diyerek bu ürünü tüketmemizi hatırlatıyor.
Süt üreticimizin durumuna kulak vermeyen bakanlık bunun doğru olduğunu 2010 yılında gördü ve anladı.Anladı ama iş işten geçmişti.Kesilen hayvanların yerine yenileri konmadığına göre bunun devam edeceği bir gerçek.
SPEKÜLATÖRLER HALKA UCUZ ÜRÜN YEDİRMİYORLAR
Bu durum et sektöründe de aynı.Hükümet et krizi çıktığından beri ithalata sarıldı ve canlı hayvan ile başlayan ithalat karkas ve donmuş et ile devam ediyor.Milyonlarca Amerikan doları harcadık ama ülkenin büyük bir bölümünde ucuz et hala bulmak imkansız.
Buğday konusunda da durum aynı.Türkiye’nin buğday üretümi yıllık 18 buçuk milyon ton.tüketimi ise 19 ila 19 buçuk milyon ton.Yani üretimimiz bir milyon ton civarında eksik.Bunu da TMO ithal ediyor.Burada da birçok olumsuzluklar var.Hükümetin fiyat belirlemesi aksaklığı nedeniyle buğday stokları tüccarın eline geçiyor.tüccar stoklarını piyasaya çıkarmadığı için sıkıntı başlıyor.Spekülatörler servetlerinin üstüne servet koyuyorlar.
Yağlar faturasız el değiştiriyor!
Türkiye’de 1.5 milyon ton kadar bitkisel yağ tüketiliyor. Restoran, otel, tatil köyleri ve sair mutfaklardan yılda çıkan yaklaşık 300 bin ton kullanılmış kızartma artığı yağların büyük bir oranı ne olmaktadır dersiniz? En vahimi bu yağlar ahbap çavuş ilişkisine dayanarak toplanıp, bazı kendini bilmez yağ fabrikalarınca tekrar ambalajlanarak halkımıza yedirilmektedir. Trans yağ asitliği artmış, kanserojen bu yağları hepimiz afiyetle yemekteyiz.”
Kayıtdışı ekonomiye katkısına gelince. Kanser eden yaklaşık 300 bin ton yağ faturasız olarak el değiştiriyor. Bunun karşılığının 105 milyon dolar olduğu belirtiliyor.
Peki hiç mi denetim yok? Öğrendiğimize göre denetim yasada mevcut. Ama bu sektörde yer alan işadamları böyle bir denetimin olmamasından yakınıyor.Bir yandan Avrupa Birliği’ne uyum yasaları ardı ardına çıkarılıyor. Öte yanda ise hem kayıtdışı ekonomi besleniyor, hem de sağlımızla fena halde oynanıyor.
AKARYAKITTAKİ VERGİ
Bu olumsuzlukların en büyük nedeninin başında akaryakıt fiyatlaı geliyor.Dünya’da en büyük verginin ödendiği akaryakıt fiyatları ile üretim yapmak artık zorlaştı.Tarım sektörünün giderlerinin yüzde 40’ı mazot gideri.
Öteyandan kayıtdışı sektörünün gün geçtikçe artması da çabası.İşimiz gücümüz vergi,vergi,vergi…..
Ne o kızmayın hadi sizi biraz güldürelim;
KÖPRÜNÜN ORTASINDAKİ ADAM (!)…*
Vezirler huzura çıkmışlar:
– Padişahım, hazinede para kalmadı.. Yeni vergilere ihtiyacımız var,
diyerekten.. .
Padişah, kavuğunun altından kafasını kaşımış,
– Eeee! Ne vergisi koyalım? , demiş…
Vezirler:
– Köprülere adam koyalım, geçenden bir akçe alsınlar!
Padişah,
– Tamam, demiş.
Aradan bir süre geçtikten sonra sormuş vezirlerine:
– Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Her hangi bir şikayet var mı?
– Hiç bir tepki yok Sultanım!
– İyi o zaman köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da
bir akçe alsın!
Aradan bir süre geçmiş, Padişah tekrar sormuş vezirlerine:
– Var mı halinden şikâyet eden?
– Yok!
Halkının tepkisizliğine kızan Padişah, gürlemiş:
– Köprülerin ortasına da birer adam koyun, gelip geceni köprünün
ortasında becersin!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen
Padişah, çağırmış vezirlerini,
-Halkı dinleyelim hele bir, demiş.
Gitmişler köye, Padişah sormuş:
– Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikâyetiniz?
Ses yok.
Padişah tekrar :
-Ulan demiş, taş üstünde taş omuz üstünde baş komam!!! Var mı şikayeti
olan hemen söylesin!
diye gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
– Şey padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!..
– Eeee!, demiş Padişah bir umutla… Ne olmuş o köprünün
ortasındaki adama???
– Aksamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz,
mümkünse bir adam daha koysanız ?…
*
YOK CANIM !. BİZİMLE, ÜLKEMİZLE, HALKIMIZLA HİÇ BİR İLGİSİ YOK…
SADECE BİR FIKRA !… [?]*
kendin söyle kendin işit…